'Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri Ve Ruh Sağlığı Sempozyumu' Sonuç Bildirgesi

15 Eylül 2011 / cetad.org.tr

Ülkemizde Çocuk Ruh Sağlığı’nın öncüsü Prof.Dr. Mualla Öztürk anısına Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından  20 yıldır düzenli olarak çocuk ruh sağlığına yönelik sempozyumlar düzenlenmektedir.

Bu yıl ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen korunmaya muhtaç çocukların bakımının tartışıldığı sempozyum, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı  öğretim üyelerinden Psikolog Prof. Dr. Neşe Erol tarafından kurulmuş olan  Koruyucu Aile, Evlat Edinme Derneği ile işbirliği içinde, Cumhurbaşkanımızın değerli eşleri Semra Sezer’in himayelerinde 15-16 Şubat 2007 tarihinde Ankara’da ‘Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı’ adı altında  düzenlenmiştir.

Sempozyumun açılış konuşmaları Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Kılıç, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Mehmet Gürel, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nusret Aras, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü İsmail Barış ve Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Semra Sezer Hanımefendi tarafından yapılmıştır. Sempozyuma eski devlet bakanı Güldal Akşit, Milletvekili Prof.Dr. Mustafa Özyurt ve TÜBA şeref üyeleri Prof.Dr. Ayhan Çavdar ve Prof. Dr. Orhan Öztürk katılmışlardır. Sempozyumda ülkemizden çok sayıda bilim insanı, Dünya Sağlık Örgütü Çocuk Koruma Başkanı Prof.Dr. Kevin Browne, aileler, Harun Erdenay ve Demet Şener konuyla ilgili görüşlerini aktarmışlardır. 

Sempozyumda;

  • Çocuk yuvası ve yetiştirme yurtlarında büyümenin, beyin gelişimi ve ruh sağlığına etkileri, 
  • Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da kurum bakımından, biyolojik aile ve koruyucu aile, evlat edinmeye geçiş aşamaları,
  • Koruyucu aile ve evlat edinme hizmetlerinin yasal boyutu,
  • Koruyucu aile ve evlat edinmede ruh sağlığı boyutu,
  • Hizmet verenler, hizmet alanlar (aileler), okullar, dini boyut, medyanın rol ve sorumlulukları açısından koruyucu aile ve evlat edinme hizmetleri ve ülkemiz için atılması gerekenler adımlar tartışılmıştır.

Sempozyumdan çıkan sonuçlar ve ülkemizde dikkate alınması gereken konular aşağıda belirtilmiştir.

  • Ülkemizde son zamanlarda, hızla yuva ve yurtlardaki çocukların aile yanına döndürülme çalışmaları yürütülmektedir. Ancak, bunun için devlet tarafından öncelikle aile ve  çocuk, birleşme sürecine psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan hazırlanmalıdır. Eğer ailesi yoksa, yine devlet tarafından öncelikle koruyucu aile adayları bulunmalı, bu aileler eğitilmeli ve izleme ve danışmanlık sistemi kurulduktan sonra çocuk yuvadan alınarak aile yanına yerleştirilmelidir. Sadece duyarlılık artışı ve yasa değişikliği yapılıp, belirtilen hizmet sistemi kurulmadan yuva ve yurtların boşaltılması çocuklara yarar yerine zarar verecektir. Uluslararası araştırmalar, hizmet sistemi iyi kurulmadan çocuğun aile yanına dönmesinin olumsuz sonuçlarını ortaya koymuştur. Ülkemizde de çocuk koruma sisteminin bilimsel araştırmalara dayalı geliştirilmesi, hizmetlerin sürekli izlenmesi ve gerektiğinde model değişikliklerinin yapılması sağlanmalıdır. 
  • Özellikle bebeklikten bu yana yuvalarda büyümenin, çocuğun fiziksel, ruhsal, zihinsel ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkilediği bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu nedenle, öncelikle aile yanında bakım sisteminin iyi kurulması ve  5 yaşın altında hiçbir çocuğun yuvalara bırakılmaması sağlanmalıdır
  • Aile yanında bakımda öncelik biyolojik ailenindir. Ancak, çocuğun ailesi yanında sağlıklı büyüyebilmesi için; sağlık ocakları tarafından tüm hamile kadınlar izlenmeli, doğacak çocuğun terk edilme riskini arttıracak psikolojik, sosyal ve ekonomik  sorunlar varsa bu konuda çocuk doğmadan önce yeterli destek sağlanmalı, sağlık ve sosyal hizmetler bu ailelere uygun desteği vermelidir. Doğum salonları  anne çocuk bağlanmasını ve annenin psikolojik yönden desteklenmesini gözeterek yeniden düzenlenmeli ve anneler doğum sonrası danışmanlık ve yardım almalıdır. Erken dönemde anne-bebek bağının kurulması için hastaneler bebek dostu olmalı, bebek ilk andan itibaren annenin yanında kalmalı ve yarım saat içinde emzirilmelidir. Ailelere anababalık ve aile planlaması konusunda eğitim verilmelidir.
  • Biyolojik ailenin sorunları ortadan kalkana kadar, çocuğun aile yanında kalması uygun değilse, çocuğa sahip çıkacak akrabaları varsa öncelikle çocuğun bu akrabaların yanına ya da önceden çocukla ilişkisi bulunan bir yakının yanına yerleştirilmeli ve yerleştirildiği aileye maddi ve psikososyal destek verilmeli ve çocuk aile yanında izlenmelidir.
  • Çocuğa bakım verebilecek akrabalarının yanında kalması çocuğun yararına değilse,   koruyucu aile yanında bakım sağlanmalıdır. Unutulmamalı ki, koruyucu ailelik bir gönüllü hizmet değil profesyonel bir iştir. Ancak koruyucu aile seçimi de aynı profesyonellikte olmalı, maddi kazanç aracına dönüşmesi  titiz bir süreç çalışması ile önlenmelidir.
  • Koruyucu aileler farklı gereksinimi olan çocuklara hizmet sunabilecek şekilde eğitilmelidir. Acil durumda çocuğa hizmet verebilecek aileler, travmaya uğrayan çocuklara hizmet verebilecek aileler, ebeveynini kaybetmiş çocuğa destek olabilecek aileler, özürlü çocuklara bakım verebilecek aileler, suça yatkın çocuklara terapötik yaklaşımda bulunabilecek aileler konuların uzmanları tarafından ve farklı mesleki disiplinler tarafından özel olarak eğitilmeli ve koruyucu aile seçiminde çocuğun farklı gereksinimleri göz önünde tutulmalıdır.
  • Çocuğun biyolojik ailesine dönmesinin mümkün olmadığı ve çocuğa uygun olduğu taktirde ülke içinde evlat edinme sistemi uygulanmalıdır.
  • Koruyucu aile ve ülke içinde evlat edinmenin mümkün olmadığı durumlarda son çare olarak aile tipi evlere geçiş sağlanmalıdır.
  • Çocuğun yüksek yararı düşünülerek yurt dışı evlat edindirme asla bir tercih olmamalıdır.
  • Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araştırmada, ülkemizde ailelerin %83’ü koruyucu aile konusunda bilgi sahibi değildir. Bu konuda gerekli araştırmalar ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.
  • Medya tarafından korunma ihtiyacı olan çocukları tehlikeli olarak gösterme ve tehlike ile eşdeğer görme eğiliminden kaçınılmalıdır. Eğer kaçınılmazsa bu durumun damgalanmayı arttırmada anahtar rol oynayacağı unutulmamalıdır. Olumsuzlukların yerine güçlülük, cesaret ve ailelerin sebat etmesinin önemi gibi konulara ağırlık verilmelidir.
  • Ülkemizde halen koruyucu aile olmak ya da koruyucu aile yanında yaşayan çocuk olmak, evlat edinmiş ya da evlat edinilmiş olmak, çocuklar ve aileler tarafından gizlenmektedir. Gizlilik ve saklama çocukların ve ailelerin en belirgin baş etme mekanizması olmuştur. Ancak bu durum ailelerin ve çocukların profesyonel yardım arama sürecini geciktirmektedir.
  • Son olarak yukarda sunulan önerilerin tümü, çocuğun yüksek menfaatlerini korumayı hedeflemektedir. Diğer yandan bu önerilerin tümü sosyal devlet sorumluluklarını hafifletmeyi değil, bilakis önerilen uygulama ve pratiklerin her aşamasını izleme, değerlendirme, gerektiği takdirde yeni/başka uygulama karar ve sorumluluğunu sosyal devlet kurum ve uygulayıcılarına vermektedir. Çocuğun yüksek menfaatlerini korumak halen sosyal refah devletinin asli sorumluğu olarak görülmektedir.
  • Çocuğun korunmasında uluslararası standartların esas alınmasıyla çocuk politikaları oluşturulması, bu politika ışığında bağımsız bir Çocuk Hakları Bakanlığı kurulması, Devlet-Üniversiteler-Barolar-Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte ciddi ve güvenilir çalışmalar başlatılmasını kamuoyuna duyururuz.

SORUNUN ÇÖZÜMÜ TOPLUM OLARAK HEPİMİZİN ATACAĞI BİLİNÇLİ VE İNSANCA ADIMLARA BAĞLIDIR.